Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, yaşanan kasırga felaketi sonrası Fransa’nın Mayotte Adası'na tutumuna, Fransa'da kurulmaya çalışılan yeni hükümet çabalarına, Almanya’da yeni çıkan antisemitizm yasasına, Suriye’de HTŞ lideri Ahmet El Şar’ın Batılı heyetlerden beklentisine, Türkiye’nin Suriye ile ilgili isteklerine ve Avrupa Birliği Başkanı Von der Leyen’in Ankara ziyaretine değiniyor.
Nereye Doğru’ya Hint Okyanusu’ndaki Komor Takımadaları’ndan biri olan Mayotte’ta yaşanan Chido Kasırgası gündemi ile başlayan Cengiz Aktar, “1841'de Fransa, Mayotte Adası’nı işgal ediyor ve koloni haline getiriyor. Komor Takımadaları, epey bir zaman önce Fransa'dan ayrılalım mı, ayrılmayalım mı diye bir referandum yaptı. Oradaki adaların hepsi ayrılma taraftarıydı. Bir tek Mayotte Adası'nda ‘Fransız olarak kalalım’ dendi ve bu, Fransa'nın da işine geldi tabii ve orada artık bir de ‘Reunion’ var. Orayı bütün Hint Okyanusu'nda diğer güçlü ülkeler gibi bir deniz üssü olarak kullanıyorlar. Fransa pek de ilgilenmiyor, çok sorunlu bir ada. Zira bağımsız olalım diyen Komor adalılar tabii Mayotte'a iltica ediyorlar. Nüfusun yarısının diğer Komor adalarından gelenler olduğu söyleniyor. İlticacı olarak ayırt etmek mümkün değil, aynı ırk ve nüfusu yaklaşık 320 bin olan Mayotte Adası’nda ağırlıklı olarak Müslümanlar var ve nüfusun yarısı çocuk. Nüfusunun ciddi bir bölümü de diğer Komor adalarından gelen göçmenler. Bu çocuk nüfusuna rağmen adada ilk anaokulu 1992'de açılıyor. Fransa'nın o kolonisine ve bütün diğer kolonilerine nasıl baktığını çok iyi anlatıyor bu durum - tam bir facia. Son gelen haberlere göre, on binler mertebesinde zayiat olduğu söyleniyor - dehşet verici. 10 bin diyen var. Kaç gün oldu hala doğru dürüst bilgi yok,” diye belirttiğinde Özdeş Özbay, “Sabah şöyle tuhaf bir bilgi verdik; adada 300 bin kişinin olduğu söyleniyor, 100 bin kayıp deniyor. İnanılmaz bir şey bu. Her üç kişiden biri mi kaybolur?” yorumunu yaptı. Aktar, “Ben böyle bir durumla hiç karşılaşmadım. Korkunç bir şey ve görüntü aynı Gazze gibi. ‘Gazze mi bu, Mayotte mu?’ diye karıştırırsın. Facia çünkü oradaki yıkılan evlerin hepsi uyduruk, çamurdan evler. Muazzam bir fakirlik içerisinde yaşayan Mayotte Adası, sadece Fransız kolonisi değil, vilayet oldu ve yardım organize edilemiyor. Fransa, ‘Biz gelişmiş ülkeyiz, bizim öyle Birleşmiş Milletler'in yardım kuruluşlarına ihtiyacımız yok’ dercesine UNICEF'e ve diğer Birleşmiş Milletler’in uzman kuruluşlarına çağrıda bulunmadı. Paris'te muhtemelen insanlar Mayotte’un nerede olduğunu bile bilmiyorlar, kimsenin ilgisi yok bu konuyla ve yeni Fransa Başbakanı François Bayrou, Mayotte’a gideceğine, öncesinde belediye başkanlığını yaptığı küçük bir şehir olan Pau’nun belediye meclis toplantısına gitti. Kendi yerine de yeni İçişleri Bakanı Bruno Retailleau’u, bir sürü insanın öldüğü, kalanların da çok zor yaşam şartlarıyla açlık, susuzluk çektiği Mayotte’a gönderdi. Retailleau, Mayotte’a gidip birkaç saat kaldı ve Paris'e geri döndüğünde de sadece usulsüz ve düzensiz göçten bahsetti. Hakikaten ne diyeceğimi bilemiyorum: Kabus!” diyerek Fransa’da kurulmaya çalışılan yeni hükümet gündemiyle programına devam etti.
Cengiz Aktar, “Öyle kolay kolay kurulmaz o hükümet, herhalde Ocak ayına sarkar. Bu hafta sonundan itibaren özellikle Katolik ve Protestan Hristiyan dünyası tatilde. Noel münasebetiyle Ocak başından önce bir şey çıkmaz. Zaten Fransa'daki hükümetin ömrü altı ay - önümüzdeki Haziran ayına kadar - deniyor. Son seçimler, geçtiğimiz Haziran'daydı, yeniden seçim yapabilmek için bir yıl geçmesi gerekiyor. Muhtemelen Fransa tam bir altüst olma haliyle parlamento seçimlerine tekrar girecek. Macron istifa edecek gibi durmuyor, hala ‘ben bilirim bu işleri’ diyor. Fransa yuvarlanıp gidiyor. Almanya daha farklı. Onlar hiç olmazsa daha gerçekçi ve Olaf Scholz güven oyu oylamasını reddetti ve fiilen hükümet düşmüş oldu. Zaten seçim tarihi bile belli biliyorsunuz,” dediğinde Özdeş Özbay, “Güven oylaması yapılmış, Scholz kaybetmiş, yeter oyu alamamış. Güven oylamasında 394 milletvekili ret oyu vermiş,” eklemesini yaptı. Aktar, “Gözden kaçmasın; Almanya'da yeni antisemitizm yasası kabul edildi. - Sanki oradaki antisemitizm yasaları yetersizmişçesine - bu yasaya ‘İsrail ne yaparsa yapsın, kaç Filistinli, Lübnanlı, Suriyeli öldürürse öldürsün, tenkit edilemez yasası’ diyorum ben ve korkunç bir yasaydı. İsrail'in İ’sini ağza almak yasak. Polis hemen yakalıyor ve götürüyor. Almanya, ‘Soykırımı bir tek biz biliriz’ diyor. Almanya'nın geldiği - düştüğü - yer öyle böyle değil,” diyerek Suriye gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “Orası tam bir kargaşa. Kimin eli kimin cebinde belli değil, herkes bir tarafa çekiyor. Bu doğal tabii, şaşırmamak lazım. Sonuçta Suriye'de bir hükümet hatta devlet düştü. Biraz Irak gibi oluyor, oraya doğru gidiyor ve son derece tehlikeli. Türkiye'de televizyonlarda devlet mi, değil mi tartışması yapılıyor - Suriye tabii ki bir devletti, yeni kurulmuştu ama ordusuyla, para basma özelliğiyle, ülkenin içine kimin girip çıkacağının belirgin olmasıyla bir devletti çünkü bunlar her devletin üç temel özelliğidir. Bunların üçü de yerle bir olmuş vaziyette. En son ordu da bitti. Bir dolu cihatçı heyet ortalıkta. Sadece cihatçı heyet değil, iki tane de müdahil ülke var; biliyorsunuz bir tanesi İsrail, diğeri de Türkiye ve başka yabancı heyetler de gidiyor, geliyor. Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm'ın başında olan Ahmed El Şar, Fransa ve Britanya heyetlerini kabul etti. Bu yabancı ve Batılı heyetlere azınlıklarla ilgili her türlü garanti veriliyor. Karşılığında, heyetin terör listesinden çıkarılması ve Esad yönetiminde Suriye için uygulanan yaptırımların kaldırılması yönünde Batılıların harekete geçmesi gerekiyor. Avrupa Birliği Sefareti de açılacak - Sefaretler teker teker açılıyor zaten. Herhalde iş oraya doğru gidiyor ancak sözel olarak verilen garantiler ne kadar uygulanabilecek? Burası son derece karanlık ve ne olacağı belli değil. Gelen bilgilere göre - muazzam bir bilgi kirliliği var - Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm’da 20 bin asker var ve genellikle bunlar Sünni, Arap ve Suriyeli. Bir kısmı yabancı ama çoğu Suriyeli. Diğerleri ise, Türkiye'nin kurduğu, kolladığı Suriye Milli Ordusu (SMO) ve onların dışında SMO kenarında, köşesinde, marjında dolanan bir dolu irili ufaklı çete var. Çeteler sadece kadın ya da erkek, insanları kaçırıyorlar, fidye istiyorlar, zeytin çalıyorlar, zeytinyağı yapıp onu ihraç ediyorlar. Tam bir başı bozuk çete. Bunların 40 bin kişi olduğu söyleniyor. Bunların üçte biri yabancı paralı asker. Biraz önce TheGuardian gazetesinde Ahmet El Şar’ın Britanya heyetine, bu cihatçı heyetlerin hepsinin terhis edileceğini, silahları bırakacaklarını söylediğini okudum. Yani Decommissioning (işletmeden çıkarma) diyor ama nasıl olacak, onlar silah bırakacaklar mı, teslim ederler mi silahlarını? Hiç belli değil. Bu yabancı paralı askerler arasında bir dolu da IŞİD’li var biliyorsunuz,” açıklamasında bulundu.
“Böyle bir kargaşa ama doğal tabii, hükümet ve devletin düşmesi sonrasındaki bu kargaşa doğal. Fakat görünen o ki aynı Irak'ta olduğu gibi gene Osmanlı döneminden kalan vilayet bölünmesine doğru gidiyor. Irak'ta Musul, Bağdat, Basra oldu. Burada da herhalde Halep, Şam ve Deyrizor'a doğru gidiyor. Tabii burada Kürtler nerede duracak, ne olacak, onların geleceği ne olacak? Ahmet El Şar ve oradaki otonom bölgenin yöneticileri irtibattalar ve konuşuyorlar ama onlar için de aynı şey söyleniyor zaten. Ahmet El Şar, evvelsi gün Britanya heyetine, bütün bu Esad rejimine itiraz eden ve silahlanan herkesin - bunlara Kürtler de dahil - yeni Suriye ordusunu oluşturacağını söyledi. Bu önemli ama bu fiiliyatta nasıl olacak, belli değil, takip edip göreceğiz,” diyen Cengiz Aktar sözlerine şöyle devam etti.
“Bu arada Fırat'ın batısında kalan ve Suriye'nin kuzeydoğusunun otonom yönetimi denilen Rojava’da muazzam bir hareketlilik var. Rojava'nın hem doğusunda, hem de batısında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin eskiden yaptığı harekatlar dolayısıyla fiili bir durum var. Orası Antep'ten yönetiliyor ve Suriye Milli Ordusu ve diğer bahsettiğim envai çeşit grup – heyet - oralara hakim. Oradan ve Türkiye tarafından bir yığınak yapıldığı bilgileri geliyor. Türkiye ile Suriye sınırında yani Rojava'nın Türkiye tarafında beton bloklar vardı, giren çıkan olmasın diye Türkiye orayı betonlamıştı. Dün itibariyle o blokların kaldırıldığı bilgisi geldi.” Ömer Madra da, “Dün Ahmet İnsel ile bundan bahsettik. Bugün de Wall Street Journal'da Amerikalı üst düzey yetkililerin yaptığı ‘Suriye'nin kuzeyine yeni bir operasyon hazırlığı yapılıyor’ açıklaması var. Senin de biraz önce söylediğin gibi ‘Daha önceden yapılan operasyonların benzeri görüntüler var’ diyorlar. SMO'nun yanı sıra üniformalı komando ve topçu birliklerinden oluşan kuvvetlerin Kobani sınırında yoğunlaştığı da öne sürülmüş. Barış Pınarı Harekatı diye beş sene önce, 2019'da yapılan harekat öncesindeki görüntülerin ortaya çıktığını işaret etmişler,” eklemesini yaptı. “Aynı haberde bir bilgi daha var; Türkiye epeydir DEAŞ (IŞİD -Irak ve Şam İslam Devleti) ile mücadelenin kendisine verilmesini istiyor ABD'den. Aynı talep tekrarlanmış ve üç komando birliğinin oradaki Suriye Demokratik Güçlerinin (SDF) yani Kürt birliklerinin yerini alması, onları ikame etmesi istenmiş. Rojava'da bulunan DEAŞ’lı çarpışanların hepsi hapiste şimdi biliyorsunuz, hepsi mahpus. Ankara, cihatçı ve ailelerinin kamp yönetiminin Türkiye'ye devredilmesini istemiş. Bir de böyle bir bilgi var,” dedikten sonra ABD ile ilgili gündemine geçti.
“Trump yine 62 kelimelik bir cümle kurdu. Cümlede saydım 40 tane ‘great’ kelimesi geçiyor. Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili konuşuyor. Tam ne dediği anlaşılmıyor, ‘Bin yıldır oraları istiyor’ gibi konuştu. Bin yıl ne demek?” dediğinde Özdeş Özbay, “Orta Doğu'dan çıkılması gerekirken de ‘Binlerce yıldır savaşıyorlar’ şeklinde anlatıyordu,” eklemesini yaptı. Aktar, “‘Bin yıldır istiyor’, diyor, ne dediği belli değil,” diyerek Türkiye yerel yönetimleri konusuyla ilgili şöyle konuştu, “Yerel seçimler sonrasında sık sık ve ondan önce de Türkiye'de yerel yönetim diye bir şeyin aslında olmadığını ve yerel yönetimlerin seçilmiş olmalarına rağmen merkezi yönetimin iki dudağına bağlı olduklarını sık sık dile getirmiştim - oraya doğru gidiyor iş, muazzam bir baskı var. Özellikle muhalefetin elindeki belediyelere karşı - İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin, Şişli ve Adana - sosyal güvenlik kurumu borçları ile ilgili yeni bir hamle var. Bununla ilgili çok fazla da bilgi yok. Çalışma Bakanlığı’na talimat verildiği söyleniyor. Merkezin doğudaki belediyelere kayyum atadığı gibi, çeşitli yollarla, özellikle muhalefet belediyelerini sıkıştıracağı açık. Anayasa madde 127 uygulanıyor. Ankara işi ele alıyor ve tabii kaynak kesiyor, SGK borçlarına haciz geliyor. Bu yeniden borçlanamayacak demek oluyor çünkü Türkiye'deki belediyelerin hepsi borçlu, borçlu olmayan belediye yok ki! Belki daha az, daha çok ama hepsi borçlu çünkü kendi kaynakları yok. Bütün kaynakları Ankara'dan geliyor. Onun için ‘Türkiye'de gerçek anlamda bir adem-i merkeziyetçi belediye yapılanması yoktur’ diyoruz,” dedikten sonra son olarak Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in Türkiye ziyareti konusuna değinerek bu haftalık gündemini tamamladı, “Von der Leyen ikinci defa Avrupa Komisyonu Başkanı seçildi ve ilk ziyaretini de Ankara'ya yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ziyarete, el sıkışmaya geldi. Türkiye ile ilgili son derece olumlu şeyler söylerken, ‘Birlikte çalışacağız’ dedi. Fakat ne adaylıktan, ne üyelikten bahsetti. Bu konuyu ağzına dahi almadı, sadece ‘Türkiye her zaman çok önemli bir ortağımızdır’ diye konuştu. ‘Alın size bir milyar euro daha, aman bu mültecileri zapt etmeye devam edin. Sizi çok seviyoruz’ dedi ve gitti.”